2 Eylül 2014 Salı

EPL Day #3

Manchester ekiplerinin ikisinin birden puan kaybettiği haftanın sonunda Chelsea ve Swansea yoluna kayıpsız devam eden ekipler oldu.
Chelsea sahadaki futbolun skora yansımadığı maçta, Everton’ı deplasmanda 6-3’le geçti. Everton’un performansı bence bu skoru hak etmiyordu. Chelsea’nin atttığı golleri izlerseniz dediğimi anlayabilirsiniz.
Man. Utd. zor da olsa kazanır denilen maçta net pozisyon üretemeyerek golsüz berabere kaldı. Hiç umut vermediğini söylemek gerekiyor. Di Maria ilk 11 oynadığı maçta en etkili oyuncu olarak göze çarptı.
City, rahat kazanması gereken maçı, Stoke’un kompakt oyununa karşı koyamayarak, 1-0 kaybetti. Chelsea’den sonra ilk kez yenildiler sahalarında. Stoke gerçekten disiplinli takım yardımlaşmasının üst seviyede olduğu bir oyun oldu. Diouf’un golüne methiyeler düzülecektir. Düzülmesi de gerekir ama Kolarov, Fernandinho ve Hart’ın zincirleme hata yaptığını da söylemek gerek.
Liverpool geçtiğimiz sezon 5-0’la geçtiği Tottenham deplasmanını bu sefer de 3-0’la geçti. Tottenham’ın 2 de 2’sinden sonra bu maçın durumlarını ortaya çıkarmasını bekliyordum. Liverpool maçında direnç gösteremeyerek, yılsonunda 6-8 arasında bir yerde oalcaklarını hissettirdiler. Liverpool’da Sterling Suarez’siz sezonun yıldızı olmaya aday gibi. Balotelli ilk maçında pek etkili olamadı.
Arsenal ileri uç oyuncusu sıkıntısı içinde bu sefer Sanogo’yla başladı. Alexis’in golüyle rahat kaznaacakları düşünülen maçta 1-1’e yakalandıktan sonra gelen fırsatları Sanogo harcadı. Forvet sıkıntısından dolayı 2 puan bıraktılar diyebiliriz. Wellbeck transferi bence iyi bir transfer. Arsene Wenger’in de istediği oyunun içinde sürekli olan bir ileri uç oyuncusu olarak görünüyor.

19 Ağustos 2014 Salı

EPL Day #1

Dün Chelsea’nin 3-1 kazandığı maç sonrası EPL’de ilk hafta maçları tamamlandı. İlk haftaya dair notlar:
1)      Şampiyonluğun en büyük 2 favorisi olarak görülen Chelsea ve City ilk hafta maçlarını en rahat kazanan takımlar oldular
2)      Zor kazanan Arsenal ve Liverpool, futbol olarak beklentileri karşılamadılar.
3)      Arsenal Ramsey’nin taşıdığı bir takım olmaya devam ediyor. Arsenal’den Barcelona’ya gidecek sıradaki futbolcu o olabilir.
4)      Sturridge, Suarez’in yokluğunda daha güçlüyüz dedi ama, doğru olduğuna inanmka güç. Bir kere Suarez yokken kendisi güçlü değil.
5)      Manu, beklentilerin aksine kötü başladı. Transfer dönemi bitene kadar en az 2 oyuncu alacaklarını garantiledi bu skor. İstikrar abidesi Manu, 1 maç sonucuna bağlı olarak transfere odaklanıyor.
6)      City akışkan futboluna devam edeceğini gösterdi. Ama defansları hücumları kadar iyi değil hala. Mangala’nın takıma girmesini beklemek gerekecek.
7)      Tottenham çok beklenti olmadan girilen sezonda, çok zor bir deplasmandan 45 dk 1 kişi eksik oynamasına rağmen, son dakika golüyle galip geldi. Manu’dan daha iyi gözüktüler. Bu haftaki performansları ilk 4 için ufak da olsa bir umut olabilir.
8)      S’oton da Tottenham gibi şaşırttı. Schneiderlin’in transfer isteğini geri çekip çok iyi bir oyun oynadığı maçta, yeni transfer Tadic de iyi sinyaller verdi. Lallana’nın yerini doldurabilir
9)      Newcastle’da sonradan oyuna giren Ayoze ve Aarons bu sezon etkileyebilecek genç yetenekler olarak göründü.
10)   3 çok iyi asist var. Tadic, Dzeko ve Fabregas.

15 Ağustos 2014 Cuma

EPL 2014-2015 #2




EPL 2014 – 2015

Dünya futbolunun en çok izlenen, en yüksek değerli, topun en çok oyunda kaldığı, en uzun uzatma sürelerinin verildiği, en çekişmeli ligi yarın başlıyor. Dünya Kupası’nın bitiminden sonra verdiğim ara süper kupayla bitmişti. EPL’nin başlamasıyla da artık 2014-2015 sezonu futbolseverler için başlamıştır diyebiliriz.
Sezon öncesi Sky Sports ve BBC Sports’ta okuduğum birçok ön değerlendirmede, favoriler konusunda bir uzlaşma yok. Ama en büyük uzlaşı, ilk 4 yarışının bu sene zirve yapacağı. Şampiyonluk için favori sıralamam;
1)      Chelsea: Transferin en başarılı takımı. Geçen sene forvetsiz gelen 3.lük ve Cl’de yarı final büyük başarıydı. Fabregas, Diego Costa, Filipe Luiz ve kiradan dönen Courtois başarıyı bir üst seviyeye taşıma konusunda çok yardım edecektir. Transferlerden 3’ünün Şampiyon Atletico’dan gelen hazır oyuncular olduğunu hatırlatalım.
2)      Manchester Utd: Van Gaal’le başlanacak sezonda en büyük avantajları Cl’de yer almamaları olacak. Bkz: Liverpool 2013-2014. Herrera ve Luke Shaw transferleri direkt etki yapar mı bilmemekle birlikte, bu sen egeçtiğimiz seneyi unutturup, şampiyonluk yarışında son haftaya kadar olacaklarını düşünüyorum. Tabii ki konuşulan Di Maria transferi bu işi çok kolaylaştırır.
3)      Manchester City: Üst üste şampiyon olmak hiçbir ligde kolay değil. Geçtiğimiz sene Liverpool ve Chelsea’nin ikramlarını geri çevirmediler. Bir dönem çok üst düzey bir form yakaladılar. Caballero ve Mangala transferleri takıma direkt etki edecektir. Bu sene önceliklerinin CL olacağını düşünüyorum. O nedenle üstteki iki takımın arkasındalar.
4)      Arsenal: Gönül favorim olmakla birlikte, kadro kalitesi olarak hala, üstteki takımlardan gerideler. Kadroları geniş, Alexis Sanchez transferi müthiş ama hala santrforda 25-30 gollere ulaşabilecek bir adamları yok.


Liverpool, Tottenham ve Everton da ilk 4’ü zorlayacak takımlar olarak kalıyor. Liverpool’dan geçen seneki başarıyı beklemenin haksızlık olacağını düşünüyorum. Tottenhalm Pochettino’yla geçtiğimiz sene fos çıkan transferleri tekrar denemek isteyecek. Everton Stones, Barkley ve Coleman gibi genç oyunculara sözleşme yeniledi. Lukaku ve Gareth Barry’yi bonservisiyle aldı. Bu üç takımdan ilk 4’ü en çok zorlayacak takım bence Everton.

İyi seyirler…

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Real Madrid-Sevilla Süper Kupa 2014

Real Madrid 6 kupa hedeflediği sezonun ilk kupasını beklenildiği gibi aldı. Beklenildiği şekilde aldı mı? Bu soruya rahatça evet demek zor. 2 flaş transferini de ilk 11’de başlattı Ancelotti. Kroos’un ilk 11 oynamasına Xabi ALonso’nun cezasının neden olup olmadığını öğrenmek için İspanya Süper kupasını bekleyeceğiz. Beşiktaş’ın rakibi Arsenal’in Alman oyuncularının çok kritik bir şampiyonlar ligi elemesinde hazır olamamalarına rağmen, geçtiğimiz Cuma Schurrle, dün de Kroos dünya kupasından sonra hazır olduklarını gösterdiler. Maça tekrar dönersek, Real Madrid’in maç kadrosu Kolombiya’lı James hariç Avrupa karması gibiydi. Sağ bek Carvajal bu kadroda sırıtıyor. Sevilla topu Real’e bıraktığı için Real, Mourinho döneminden beri takımın en iyi yaptığı şey olan kontraları, tek paslarla atağa çıkmaları ancak 2-0’dan sonra yapabildi. James beklentilerin altında kaldı. Ronaldo attığı gollerle bu takımın kralı hala benim mesajını verdi. 100 milyonluk Bale 80 milyonluk James de olsalar, Ronaldo bu takımın hala kralı. Bale, kendi ülkesinde oynanan maçta istekliydi. Gol atmak için denemeler de yaptı ama 1 asistle maçı bitirdi. Ronaldo’ya yaptığı asist görülmeye değerdi. Benzema’da Ronaldo’dan sonraki en iyi oyuncuydu bana kalırsa. Sözleşmesini 4 yıl daha uzatmasıyla birlikte kendini iyice takıma verecektir. Benzema için, Real’de çok iyi işler yapmasına rağmen hakkının verilmediğini düşünüyorum. KHedira ve Di Maria’nın hiç oyuna girmemesi, gönderileceklerine işaret gibi. Di Maria gibi 4 senedir bu takımda olan ve takıma uyumlu, yüksek performanslı bir oyuncunun James transferine maddi kaynak yaratmak için gözden çıkarılmasını mantıklı bulmuyorum. Sonuç olarak her trasnfer bir risktir.
Dün maçı izlerken Milan döneminde takımı çift forvet oynatması için Berlusconi’den mektup alan Ancelotti’yi düşündüm. Geçen yıllar onu da değiştirdi. O da Real Madrid felsefesine iyice uyum sağladı. Yalnız dünkü ofansif kadro seçimi, sert deplasmanlar için pek uygun olmayabilir. Geçtiğimiz seneki Alonso-Modric-Di Maria orta sahası defansif olarak çok daha diriydi dünkü Kroos-Modric-James orta sahasına göre.
Son olarak Sevilla’ya gelecek olursak yenilgiyi kabullenerek çıkmış gibiydiler. Uzatmalarda maç 2-0’ken, kaçan Sevilla pozisyonundan sonra Emery’nin alkışla verdiği tepki bunu gösterdi. Rakıtic’i kaybetmeleri tabii ki etkileyecektir. İspanya’da ilk 4’e oynayabileceklerini düşünüyorum. Geçtiğimiz sene 5. Bitirmişlerdi Unai Emery’nin sezon ortasında gelmesine rağmen.

29 Mayıs 2014 Perşembe

28 Mayıs 2014 Çarşamba

La Liga 2013-2014

Sene başında şampiyonluk favorilerini tahmin etmek, İspanya’da her zaman olduğu gibi çok kolaydı. İki büyük takım da teknik direktör değişikliğine gitmiş. Barcelona’da Tata, biraz da Messi kontenjanından takımın başına getirilmişti. Real’in teknik direktör seçimi daha garantiydi. Ancelotti gelmişti takımın başına. Başaltı takımlar arasında yıldızını kaybetmeyen bir tek Bilbao vardı. Atletico Falcao’yu, Sevilla Navas ve Negredo’yu, Sociedad Illaramendi’yi kaybetmişti. Sezon başı Falcao’nun gidişini fırsata çeviren Diego Costa, takımın yıldızı olarak parlıyor ve Atletico 8‘de 8 yaparak lige başlıyordu. Bu dönemde sallanan Real’de özellikle Bale transferi ve ona kaynak olması için gönderilen Mesut Özil’in Arsenal’deki performansı üzerine eleştiriler getiriliyordu. Barca da sezona 8’de 8 yaparak başlıyor ve ilk yarıyı Barcelona ve Atletico zirvede eşit puanla bitiriyordu. Real ilk yarının sonuna doğru formunu buluyor ve bu ikilinin arkasına yapışıyordu. Noel sonrası Real’in formu yükseldikçe yükseliyor, kupada karşılaştıkları Atletico’yu iki maçta da mağlup ederek, ilk yarıda yenildikleri rakiplerine gözdağı veriyorlardı. Barcelona ve Atletico deplasmanlarda tökezlemeye başlamış, Real’in yükselen formu onları 1 numaralı favori konumuna çıkarmıştı. Real Barcelona maçında ( bu da sezonun en iyi maçlarından biriydi) mağlup olmasına rağmen, avantajını koruyordu. Fakat Sevilla deplasmanında gelen mağlubiyet planları bozmuş, yarışı Atletico ve Barça’dan biri kazanır dedirtmişti. Şampiyonluk hesaplarının, sezonun son maçı olan Barça-Atletico maçına kalması, yayıncıların en büyük dileğiydi. Bitime 3 hafta kala, Barcelona Getafe beraberliğiyle, Atletico Levante mağlubiyetiyle Real’e şampiyonluğu altın tepside sunmuştu. Real’in kalan maçları kolaydı fakat evlerinde Valencia’ya verdikleri 2 puan, avantajı son maçı kendi sahasında oynayacak Barça’ya vermeleri anlamına geliyordu. Sondan 2. hafta heyecan fırtınası devam ediyordu. Real artık ligi bırakmış, CL finali’ne odaklanıyordu. Atletico Madrid kendi sahasında Malaga’yla oynayacağı maçı kazanması durumunda şampiyonluk için Barcelona’nın puan kaybını bekleyecekti. Barcelona puan kaybetti ama Atletico bu fırsatı da değerlendiremedi. Özellikle 90+4’te Adrian’ın 90’dan çıkan topu, kader anı olabilirdi. Tabii bu golün kader anı olması, eski Barça olsaydı mümkündü. Artık her şey son maça kalmıştı. Barcelona kendi evinde Atletico’yu yenmesi durumunda, yerden yere vuruldukları sezonu şampiyon tamamlayacaktı. Maçın başında sakatlanan Costa ve Arda, tüm planları bozuyordu. İmkânsız yere giden Alexis Sanchez golü Barca’yı bir adım öne çıkarmıştı. Atletico sakatlıklardan sonra ritim bulamıyordu. Ama devre arasında her şey değişti. Atletico soyunam odasından gerçek Atletico gibi döndü ve sahada olmayan yıldızlara aldırmadan, her zamanki gibi takım oyununu oynadı ve duran toptan golünü bularak maçı beraberliğe taşıdı. Maçın sonrası onlar için kolaydı. Bu sene bir çok kez yaptıkları gibi Barça’ya geçit vermediler ve şampiyonluk 18 sene sonra Atletico’ya geldi. Benim açımdan son 20 yılın bütçesi göz önüne alındığında en başarılı takımı oldu Atletico. La Liga şampiyonluğu ve CL finalistliği kolay elde edilebilir şeyler değil. Simeone takım savunmasını üst düzey uygulayarak, duran topların önemini takımına kavratarak bu başarıyı yakaladı. Üstelik Falcao gibi son 2 senenin yıldızını kaybetmesine rağmen başardı bunları. Yeni sezon için şampiyonluk favorileri yine Real ve Barcelona olacaktır. Bu sene başında da öyle değil miydi?

23 Mayıs 2014 Cuma

EPL 2013-2014

Ferguson’un gidişi, EPL’de yeni bir devrin başlangıcı olacağının habercisiydi. Sezon başında şampiyonluk favorileri, biz favori değiliz diyen Mourinho ve Pellegrini’nin takımları Chelsea ve City olarak görünüyordu. Sezon başlangıcı Manu’nun eski günlerinde olmadığının habercisiydi. City de sallanıyordu. O sıralarda sezona transfer yapamadan başladığı için birçok taraftarın ve otoritenin eleştirilerini üstünde toplayan Wenger’in takımı iyi bir başlangıç yapmıştı. Aaron Ramsey futboluyla ve golleriyle büyüdükçe büyüyor. Mesut isteyen herkese asist yapıyor. Kendisini bırakan Real Madrid’de krize neden oluyordu. Şampiyonlar ligi vizesi için yarışacak Liverpool’da üst üste 4 galibiyetin ardından yine eski istikrarsız görüntüsüne dönecek gibiydi. Ama beklenen olmadı. Liverpool, özellikle evinde boğucu bir baskıyla başladığı maçları koparmasını biliyor, geçtiğimiz senelerdeki gol kaçırma yarışına girmiyordu. Noel’e girerken Liverpool zirveyi almıştı. City beklenen formuna dönmüş, en büyük şampiyonluk favorisi olarak kendini hissettirmişti. Noel’e girerken lider Liverpool olsa da, şampiyonluğun en büyük adayı City’ydi. Üst üste gelen chelsea ve City deplasman fikstürleri Liverpool’u bir anda 4. yapmıştı. Noel’den sonra toparlanan bir Liverpool seyrediyorduk. Yine sezon başındaki gibi boğuyorlardı rakiplerini. Chelsea bir ara liderliği ele geçirse de deplasmandaki 1-0’ın üstüne yatan oyun anlayışları ve CL’de yollarına devam etmeleri onları yarıştan koparmıştı. Arsenal’de üst üste gelen sakatlıklar (Walcott, Ramsey, Wilshere, Mesut) onları yarıştan koparıp bir ara 5.lik tehlikesiyle baş başa bıraktı. Liverpool’un kendi sahasında City’yi yendiği - futbol sezonunun en iyi maçlarındandı. – maç şampiyonlukta iplerin Liverpool’un eline geçmesini sağlamıştı. Chelsea karşısında alınacak 1 puan son 2 maçı kazanmaları halnde onları şampiyon yapacaktı. Ama Mourinho rotasyon yaptığı kadrosuyla kalenin önüne tır çekerek Liverpool’un rüya sezonuna darbe vurdu ve Premier Lig’de başrolün hala kendinde olduğunu gösterdi. City’nin eline fırsat geçmişti ve bu fırsatı değerlendirip, toplamda 15 gün sahip oldukları liderlik koltuğunda sezonu bitirdiler.
Sezonun takımı denince genelde şampiyonun ismi söylenir. Bu sene City, özellikle sezon ortasında Mancini’nin temellerini attığı kısa paslara dayalı hücum organizasyonlarıyla çok güzel bir futbol ortaya koysa da, elindeki imkânlar düşünüldüğünde sezonun takımı ödülünü bence hak etmiyor. Yarıştaki diğer takımların kadrosu, kendilerine kıyasla aşağıdaydı. Sezonun takımı, gönüllerin şampiyonu Liverpool’dur. Teknik direktörü de Rodgers’dır. City bu sene şampiyonlar liginde başarıya ulaşmazsa Pellegrini’nin sonu da Mancini’den farklı olmaz. Ama önümüzdeki sene daha tecrübeli bir kadro ve bu yaz yapacağı flaş transferlerle birlikte en büyük favorim Mourinho’lu Chelsea. Sadece Diego Costa transferi bile yeterli olabilir şampiyonluk için. Morinho yine defansif olarak takımı üst seviyeye taşıdı ve tek ihtiyaçları biraz yaratıcılık gibi

19 Mayıs 2014 Pazartesi

TSL 2013-2014

Sene başındaki tabloyu aklımıza getirdiğimizde, son 2 senenin TSL şampiyonu, CL'ye çeyrek finalde Real Madrid'e karşı veda etmiş bir GS, doğal olarak otoritelerin favorisiydi. Bitmek bilmeyen UEFA çilesiyle cebelleşen Fb, pek güven vermeyen hocası ile 2. favori konumunda olmayı hak ediyordu. Galatasaray'ın geçen sene Sneijder ve Drogba'nın katılmasıyla bozulan takım oyunu, çok iyi sinyaller vermese de isimlerin büyüklüğü bu açığı kolayca kapatabilirdi.
Arsenal karşısında yaşanan hezimetin, CAS'tan gelen malumun ilanı ile birleşmesi kötü bir sezon başlangıcını işaret ediyordu. Nitekim Konyaspor deplasmanında 2-0 önde olan takım, maçı 3-2 veriyor, kaçan goller de akıllarda kalıyordu. Sadece bir deplasman mağlubiyeti de olsa, durum hiç öyle değildi. Aziz Yıldırım üstündeki baskı artmış, seçeneksizlikten getirilmiş Ersun Yanal Başkan'ın elini zora sokmuştu. Konya deplasmanı sonrasında alınan 2 iç saha galibiyeti puan olarak rahatlatsa da kuşkular devam etmekteydi. Gs'de bu arada zor deplasmanlarından birer puan alarak yoluna devam etmişti. 4'te 4'le başlayan BJK acaba mı dedirtmiş, GS ile oynanan derbi mücadelesi, soru işaretleri silinmişti. Gs yine en büyük favoriydi. Tam bu sırada Ünal Aysal'ın Fb'nin ekmeğine yağ sürerek Fatih Terim'i kovması, Fb'nin de yükselen form durumuyla birleşince ibre tamamen döndü. 90 artılarda gelen goller Fb'ye inanılmaz bir güven sağladı. Aynı zamanda Mancini'nin gelişiyle travma yaşayan Gs'nin moralini bozdu. İlk yarı sonundaki 8 puan fark hak edilmişti.
2. yarıyla birlikte Fb olası puan kayıplarını yaptı. Gs'nin iç sahadaki farklı galibiyetleri umutlandırsa da, Fb ilk yarıdaki gibi iyi oynamayarak sezonu bitirdi.
Kontrol futbolunu, (Perreira'dan öğrenmiş olabilir) uygulamakta ısrar eden Kocaman'ın takımdan gönderilmesi bir çok Fb taraftarını sevindirmişti. UEFA kupasında gelen yarı final, Alex olayının yaralarını sarsa da, iki senedir oynanan sıkıcı futbolun bitecek olması ve gelen ismin, kariyeri tartışmalı da olsa hücum futbolunu benimseyen birisi olması umut vaat ediyordu. İlk maçlarda 3 santrforlu sistemi bozmayacağını belli eden Ersun Yanal, senin takımın benim takımım polemiğine girmeden aynı kadroyu sürmeye devam etti. Bruno Alves dışında yeni transfer oynamıyordu ama oyun bir farklıydı. Fiyaskoyla sonuçlanan Kadlec transferi Avrupa futbol piyasasında bugünlerde Caner Erkin isminin dolaşmasına neden oldu. 2010-2011 sezonunun ilk yarısında sol bek oynayan ve saç baş yoldurup formasını Santos'a kaptıran Caner, sol bektan takımı sürükleyerek takımın çehresini değiştiriyordu. Ersun Yanal'ın hücum felsefesi takıma yerleşmiş, Avrupa kulvarı olsa başını çok ağrıtacak savunma anlayışı geri planda kalmıştı. Her zaman savunduğum üzere, TSL'de risk almayan takım şampiyon olamaz. Deplasmanda 1 puana oynayan bir takım olmadı Fb ve bunun ödülünü de son dakika golleriyle aldı. İkinci yarıda işler tamamen değişti. Bu değişim Ersun Yanal takımları 2 yarıda düşer tezini akıllara getirdi. 2 maç üst üste gelen deplasman yenilgileri, Yanal'ı daha kontrollü oynamaya itti. Sonuç olarak, ilk yarıdan daha zevksiz maçlar oynadı Fb. Ayrıca ilk yarıdaki kadar da puan toplayamadı. Sağlam bir rakibin olmayışı bu futbolun eksi yanlarını ortaya çıkarmadı. Çünkü, puan farkı eleştirileri engelledi.
"Kazanan her zaman haklıdır" sözünden yola çıkılarak, Ersun Yanal, milli takım'da bitirmesine izin verilmeyen bir görevden sonra, Fb'yi şampiyonluğa ulaştırarak grevini tamamlamıştır. Bu sene de Avrupa kulvarının olmayışı, bir kez daha en büyük yardımcısı olacaktır. Bu senenin ilk yarısında oynanan futbolun tekrarı Fb'yi başarıya götürecektir. Alınması muhtemel Diego Ribas bu seneki orta saha yaratıcılığı sorununa çare olursa, şampiyonlukla biten bir sezon daha görülebilir. Avrupa sahnesinde bu oyunun başarısız olacağını düşünmekle birlikte, Ersun Yanal'ın Gençlerbirliği ile ulaştığı başarılar aklımı çelmiyor değil.