29 Mayıs 2014 Perşembe

28 Mayıs 2014 Çarşamba

La Liga 2013-2014

Sene başında şampiyonluk favorilerini tahmin etmek, İspanya’da her zaman olduğu gibi çok kolaydı. İki büyük takım da teknik direktör değişikliğine gitmiş. Barcelona’da Tata, biraz da Messi kontenjanından takımın başına getirilmişti. Real’in teknik direktör seçimi daha garantiydi. Ancelotti gelmişti takımın başına. Başaltı takımlar arasında yıldızını kaybetmeyen bir tek Bilbao vardı. Atletico Falcao’yu, Sevilla Navas ve Negredo’yu, Sociedad Illaramendi’yi kaybetmişti. Sezon başı Falcao’nun gidişini fırsata çeviren Diego Costa, takımın yıldızı olarak parlıyor ve Atletico 8‘de 8 yaparak lige başlıyordu. Bu dönemde sallanan Real’de özellikle Bale transferi ve ona kaynak olması için gönderilen Mesut Özil’in Arsenal’deki performansı üzerine eleştiriler getiriliyordu. Barca da sezona 8’de 8 yaparak başlıyor ve ilk yarıyı Barcelona ve Atletico zirvede eşit puanla bitiriyordu. Real ilk yarının sonuna doğru formunu buluyor ve bu ikilinin arkasına yapışıyordu. Noel sonrası Real’in formu yükseldikçe yükseliyor, kupada karşılaştıkları Atletico’yu iki maçta da mağlup ederek, ilk yarıda yenildikleri rakiplerine gözdağı veriyorlardı. Barcelona ve Atletico deplasmanlarda tökezlemeye başlamış, Real’in yükselen formu onları 1 numaralı favori konumuna çıkarmıştı. Real Barcelona maçında ( bu da sezonun en iyi maçlarından biriydi) mağlup olmasına rağmen, avantajını koruyordu. Fakat Sevilla deplasmanında gelen mağlubiyet planları bozmuş, yarışı Atletico ve Barça’dan biri kazanır dedirtmişti. Şampiyonluk hesaplarının, sezonun son maçı olan Barça-Atletico maçına kalması, yayıncıların en büyük dileğiydi. Bitime 3 hafta kala, Barcelona Getafe beraberliğiyle, Atletico Levante mağlubiyetiyle Real’e şampiyonluğu altın tepside sunmuştu. Real’in kalan maçları kolaydı fakat evlerinde Valencia’ya verdikleri 2 puan, avantajı son maçı kendi sahasında oynayacak Barça’ya vermeleri anlamına geliyordu. Sondan 2. hafta heyecan fırtınası devam ediyordu. Real artık ligi bırakmış, CL finali’ne odaklanıyordu. Atletico Madrid kendi sahasında Malaga’yla oynayacağı maçı kazanması durumunda şampiyonluk için Barcelona’nın puan kaybını bekleyecekti. Barcelona puan kaybetti ama Atletico bu fırsatı da değerlendiremedi. Özellikle 90+4’te Adrian’ın 90’dan çıkan topu, kader anı olabilirdi. Tabii bu golün kader anı olması, eski Barça olsaydı mümkündü. Artık her şey son maça kalmıştı. Barcelona kendi evinde Atletico’yu yenmesi durumunda, yerden yere vuruldukları sezonu şampiyon tamamlayacaktı. Maçın başında sakatlanan Costa ve Arda, tüm planları bozuyordu. İmkânsız yere giden Alexis Sanchez golü Barca’yı bir adım öne çıkarmıştı. Atletico sakatlıklardan sonra ritim bulamıyordu. Ama devre arasında her şey değişti. Atletico soyunam odasından gerçek Atletico gibi döndü ve sahada olmayan yıldızlara aldırmadan, her zamanki gibi takım oyununu oynadı ve duran toptan golünü bularak maçı beraberliğe taşıdı. Maçın sonrası onlar için kolaydı. Bu sene bir çok kez yaptıkları gibi Barça’ya geçit vermediler ve şampiyonluk 18 sene sonra Atletico’ya geldi. Benim açımdan son 20 yılın bütçesi göz önüne alındığında en başarılı takımı oldu Atletico. La Liga şampiyonluğu ve CL finalistliği kolay elde edilebilir şeyler değil. Simeone takım savunmasını üst düzey uygulayarak, duran topların önemini takımına kavratarak bu başarıyı yakaladı. Üstelik Falcao gibi son 2 senenin yıldızını kaybetmesine rağmen başardı bunları. Yeni sezon için şampiyonluk favorileri yine Real ve Barcelona olacaktır. Bu sene başında da öyle değil miydi?

23 Mayıs 2014 Cuma

EPL 2013-2014

Ferguson’un gidişi, EPL’de yeni bir devrin başlangıcı olacağının habercisiydi. Sezon başında şampiyonluk favorileri, biz favori değiliz diyen Mourinho ve Pellegrini’nin takımları Chelsea ve City olarak görünüyordu. Sezon başlangıcı Manu’nun eski günlerinde olmadığının habercisiydi. City de sallanıyordu. O sıralarda sezona transfer yapamadan başladığı için birçok taraftarın ve otoritenin eleştirilerini üstünde toplayan Wenger’in takımı iyi bir başlangıç yapmıştı. Aaron Ramsey futboluyla ve golleriyle büyüdükçe büyüyor. Mesut isteyen herkese asist yapıyor. Kendisini bırakan Real Madrid’de krize neden oluyordu. Şampiyonlar ligi vizesi için yarışacak Liverpool’da üst üste 4 galibiyetin ardından yine eski istikrarsız görüntüsüne dönecek gibiydi. Ama beklenen olmadı. Liverpool, özellikle evinde boğucu bir baskıyla başladığı maçları koparmasını biliyor, geçtiğimiz senelerdeki gol kaçırma yarışına girmiyordu. Noel’e girerken Liverpool zirveyi almıştı. City beklenen formuna dönmüş, en büyük şampiyonluk favorisi olarak kendini hissettirmişti. Noel’e girerken lider Liverpool olsa da, şampiyonluğun en büyük adayı City’ydi. Üst üste gelen chelsea ve City deplasman fikstürleri Liverpool’u bir anda 4. yapmıştı. Noel’den sonra toparlanan bir Liverpool seyrediyorduk. Yine sezon başındaki gibi boğuyorlardı rakiplerini. Chelsea bir ara liderliği ele geçirse de deplasmandaki 1-0’ın üstüne yatan oyun anlayışları ve CL’de yollarına devam etmeleri onları yarıştan koparmıştı. Arsenal’de üst üste gelen sakatlıklar (Walcott, Ramsey, Wilshere, Mesut) onları yarıştan koparıp bir ara 5.lik tehlikesiyle baş başa bıraktı. Liverpool’un kendi sahasında City’yi yendiği - futbol sezonunun en iyi maçlarındandı. – maç şampiyonlukta iplerin Liverpool’un eline geçmesini sağlamıştı. Chelsea karşısında alınacak 1 puan son 2 maçı kazanmaları halnde onları şampiyon yapacaktı. Ama Mourinho rotasyon yaptığı kadrosuyla kalenin önüne tır çekerek Liverpool’un rüya sezonuna darbe vurdu ve Premier Lig’de başrolün hala kendinde olduğunu gösterdi. City’nin eline fırsat geçmişti ve bu fırsatı değerlendirip, toplamda 15 gün sahip oldukları liderlik koltuğunda sezonu bitirdiler.
Sezonun takımı denince genelde şampiyonun ismi söylenir. Bu sene City, özellikle sezon ortasında Mancini’nin temellerini attığı kısa paslara dayalı hücum organizasyonlarıyla çok güzel bir futbol ortaya koysa da, elindeki imkânlar düşünüldüğünde sezonun takımı ödülünü bence hak etmiyor. Yarıştaki diğer takımların kadrosu, kendilerine kıyasla aşağıdaydı. Sezonun takımı, gönüllerin şampiyonu Liverpool’dur. Teknik direktörü de Rodgers’dır. City bu sene şampiyonlar liginde başarıya ulaşmazsa Pellegrini’nin sonu da Mancini’den farklı olmaz. Ama önümüzdeki sene daha tecrübeli bir kadro ve bu yaz yapacağı flaş transferlerle birlikte en büyük favorim Mourinho’lu Chelsea. Sadece Diego Costa transferi bile yeterli olabilir şampiyonluk için. Morinho yine defansif olarak takımı üst seviyeye taşıdı ve tek ihtiyaçları biraz yaratıcılık gibi

19 Mayıs 2014 Pazartesi

TSL 2013-2014

Sene başındaki tabloyu aklımıza getirdiğimizde, son 2 senenin TSL şampiyonu, CL'ye çeyrek finalde Real Madrid'e karşı veda etmiş bir GS, doğal olarak otoritelerin favorisiydi. Bitmek bilmeyen UEFA çilesiyle cebelleşen Fb, pek güven vermeyen hocası ile 2. favori konumunda olmayı hak ediyordu. Galatasaray'ın geçen sene Sneijder ve Drogba'nın katılmasıyla bozulan takım oyunu, çok iyi sinyaller vermese de isimlerin büyüklüğü bu açığı kolayca kapatabilirdi.
Arsenal karşısında yaşanan hezimetin, CAS'tan gelen malumun ilanı ile birleşmesi kötü bir sezon başlangıcını işaret ediyordu. Nitekim Konyaspor deplasmanında 2-0 önde olan takım, maçı 3-2 veriyor, kaçan goller de akıllarda kalıyordu. Sadece bir deplasman mağlubiyeti de olsa, durum hiç öyle değildi. Aziz Yıldırım üstündeki baskı artmış, seçeneksizlikten getirilmiş Ersun Yanal Başkan'ın elini zora sokmuştu. Konya deplasmanı sonrasında alınan 2 iç saha galibiyeti puan olarak rahatlatsa da kuşkular devam etmekteydi. Gs'de bu arada zor deplasmanlarından birer puan alarak yoluna devam etmişti. 4'te 4'le başlayan BJK acaba mı dedirtmiş, GS ile oynanan derbi mücadelesi, soru işaretleri silinmişti. Gs yine en büyük favoriydi. Tam bu sırada Ünal Aysal'ın Fb'nin ekmeğine yağ sürerek Fatih Terim'i kovması, Fb'nin de yükselen form durumuyla birleşince ibre tamamen döndü. 90 artılarda gelen goller Fb'ye inanılmaz bir güven sağladı. Aynı zamanda Mancini'nin gelişiyle travma yaşayan Gs'nin moralini bozdu. İlk yarı sonundaki 8 puan fark hak edilmişti.
2. yarıyla birlikte Fb olası puan kayıplarını yaptı. Gs'nin iç sahadaki farklı galibiyetleri umutlandırsa da, Fb ilk yarıdaki gibi iyi oynamayarak sezonu bitirdi.
Kontrol futbolunu, (Perreira'dan öğrenmiş olabilir) uygulamakta ısrar eden Kocaman'ın takımdan gönderilmesi bir çok Fb taraftarını sevindirmişti. UEFA kupasında gelen yarı final, Alex olayının yaralarını sarsa da, iki senedir oynanan sıkıcı futbolun bitecek olması ve gelen ismin, kariyeri tartışmalı da olsa hücum futbolunu benimseyen birisi olması umut vaat ediyordu. İlk maçlarda 3 santrforlu sistemi bozmayacağını belli eden Ersun Yanal, senin takımın benim takımım polemiğine girmeden aynı kadroyu sürmeye devam etti. Bruno Alves dışında yeni transfer oynamıyordu ama oyun bir farklıydı. Fiyaskoyla sonuçlanan Kadlec transferi Avrupa futbol piyasasında bugünlerde Caner Erkin isminin dolaşmasına neden oldu. 2010-2011 sezonunun ilk yarısında sol bek oynayan ve saç baş yoldurup formasını Santos'a kaptıran Caner, sol bektan takımı sürükleyerek takımın çehresini değiştiriyordu. Ersun Yanal'ın hücum felsefesi takıma yerleşmiş, Avrupa kulvarı olsa başını çok ağrıtacak savunma anlayışı geri planda kalmıştı. Her zaman savunduğum üzere, TSL'de risk almayan takım şampiyon olamaz. Deplasmanda 1 puana oynayan bir takım olmadı Fb ve bunun ödülünü de son dakika golleriyle aldı. İkinci yarıda işler tamamen değişti. Bu değişim Ersun Yanal takımları 2 yarıda düşer tezini akıllara getirdi. 2 maç üst üste gelen deplasman yenilgileri, Yanal'ı daha kontrollü oynamaya itti. Sonuç olarak, ilk yarıdan daha zevksiz maçlar oynadı Fb. Ayrıca ilk yarıdaki kadar da puan toplayamadı. Sağlam bir rakibin olmayışı bu futbolun eksi yanlarını ortaya çıkarmadı. Çünkü, puan farkı eleştirileri engelledi.
"Kazanan her zaman haklıdır" sözünden yola çıkılarak, Ersun Yanal, milli takım'da bitirmesine izin verilmeyen bir görevden sonra, Fb'yi şampiyonluğa ulaştırarak grevini tamamlamıştır. Bu sene de Avrupa kulvarının olmayışı, bir kez daha en büyük yardımcısı olacaktır. Bu senenin ilk yarısında oynanan futbolun tekrarı Fb'yi başarıya götürecektir. Alınması muhtemel Diego Ribas bu seneki orta saha yaratıcılığı sorununa çare olursa, şampiyonlukla biten bir sezon daha görülebilir. Avrupa sahnesinde bu oyunun başarısız olacağını düşünmekle birlikte, Ersun Yanal'ın Gençlerbirliği ile ulaştığı başarılar aklımı çelmiyor değil.